Tüm dünyayı etkisi altına alan pandemi süreci obeziteyi de artırıyor.
Pandeminin obezite krizini daha da yukarı taşıyabileceği uyarısında bulunan Prof. Dr. Alper Sönmez ve Prof. Dr. Fahri Bayram ile obeziteli bireylerin tedavi süreçlerinive COVID-19 obezite ilişkisini konuştuk
COVID-19 enfeksiyonu obezite riskini artırdı mı?
Her şeyden önce obezite tanımı üzerinde biraz durmak istiyorum. Vücut ağırlığının normal olup olmadığının en basit ölçütü, beden kitle indeksi (BKİ)dir. Ağırlığın (kg), boyun karesine (m2) bölünmesi ile bulunan bu ölçüt, bugün için en sık kullandığımız tanımlayıcıdır. BKİ değerinin 25 kg/m2 ve üzerinde olmasına “fazla kilolu” olmak, 30 kg/m2 ve daha üzerinde olmasına ise “obeziteli” olmak diyoruz. Ancak toplum olarak giderek kilo aldığımız için gözümüz bu ölçütlere sahip olan insanlara alışıyor ve onları normal vücut ağırlığındaymış gibi algılıyoruz. Aslında “balık etli” ya da “hafif göbekli” denilen birçok kişinin BKİ değeri 30 kg/m2nin üzerinde olup, bu bireyler obezitelidir. Ama toplumda obeziteli olmak, yürüyemeyecek kadar kilolu olmak gibi algılanıyor. Bu algı, birçok obeziteli bireyin hastalığının farkında bile olmamasına yol açıyor. Belki de terim olarak “kilolu” ya da “kilosu fazla” birey dersek, dikkatleri obeziteli bireyler üzerine daha fazla çekebiliriz.
Hepimizin bildiği gibi obezite, giderek yaygınlaşan önemli bir halk sağlığı sorunu. En önemli iki nedeni ise hareketsiz yaşam ve aşırı kalori alımı.
COVID-19 pandemisine bağlı izolasyon süreci, insanların evlerine kapanmasına ve günlük hareketlerinin daha da azalmasına neden oldu. Öte yandan, oldukça stresli geçen bu süreçte pek çok insanın kalori alımı da olumsuz yönde etkilendi. Bu durum ne yazık ki kilo kontrolünün olumsuz etkilenmesine yol açtı, zaten kilo almaya eğilimli insanlarda obezite gelişti.
Dünya Obezite Federasyonu, yakın zamanda yaptığı açıklamada bu durumun altını çizdi ve karantina sürecinin, hareketsizliğe ve yeme alışkanlıklarında değişikliklere neden olduğunu bildirdi. Takibimiz altındayken başarılı kilo kontrolü sağladığımız fazla kilolu ve obeziteli bireylerin de bu süreçte tedavileri aksadı.
Sorunun, çocuklar açısından da çok önemli bir boyutu var. COVID-19 pandemisi nedeniyle okulların kapanmasının, çocukluk çağı obezitesinde de artışa neden olduğunu düşünüyoruz. Bu yönde endişe verici bulgular var. COVID-19 nedeniyle okulların kapanması, okul dışında geçen süreyi yaklaşık iki kat artırdı. Pandemi öncesi, okul dışı dönemlerde çocukların ekran karşısında uzun zaman geçirmeleri önemli bir sorundu. COVID-19 nedeniyle eğitim için de ekran karşısına geçiliyor olması bu sorunu daha da artırdı ve çocukluk çağı obezitesi için daha önemli bir risk faktörü oldu.
Sonuç olarak araştırmalar, COVID-19 pandemisinin hem erişkinlerde hem de çocuklarda obezite sıklığını daha da artırdığını işaret ediyor. Bundan dolayı endişe duyuyoruz.
COVID-19 enfeksiyonu obeziteli bireylerde daha mı sık görülüyor?
Her geçen gün Obezite ve COVID-19 enfeksiyonu hakkında yeni bilgiler yayınlanıyor. Yakın zamanda yayınlanan bir meta-analiz fazla kilolu veya obeziteli bireylerde COVID-19 enfeksiyonu riskinin daha fazla olabileceğini gösterdi. Yaklaşık 400 bin hastanın yer aldığı bu meta-analizde obeziteli bireylerde
COVID-19 PCR pozitifliğinin yaklaşık %50 daha fazla olduğu gözüküyor. Bilgiler arttıkça kilo fazlalığı ve obezitesi olan bireylerin COVID enfeksiyonuna yakalanma riski yönüdeki görüşlerimiz daha da netlik kazanacak.
COVID-19 enfeksiyonu tedavisi obeziteli bireylerde daha mı zor?
COVID-19 enfeksiyonuna yakalanan obeziteli bireylerde hastalığın daha şiddetli geçtiğini, daha ölümcül seyredebildiğini biliyoruz. Bunun birkaç önemli nedeni var. Öncelikle, obeziteli bireylerde diğer kronik metabolik hastalıklar daha sık görülüyor. Hipertansiyon, Tip 2 diyabet ve dislipidemi bu hastalıkların en önemlileri ve en sık görülenleri. Özellikle Tip 2 diyabetli bireylerde doğal bağışıklık sisteminin virüsle mücadelesi zorlaşıyor. Bu nedenle Tip 2 diyabetli bireylerde COVID-19 enfeksiyonu çok daha şiddetli olabiliyor, ölümler daha sık görülüyor.
Obezite, mekanik açıdan da önemli bir sorun. Aşırı kilo, göğüsteki kasları zorluyor, nefes almayı güçleştiriyor. Bu da akciğerler için risk oluşturuyor. Buna göre, COVID-19 olan ve yoğun bakım gerektiren obezite hastaları, hastalığın yönetiminde zorluklarla karşılaşabilir. Ayrıca görüntüleme cihazlarında ağırlık sınırları olduğu için obezite hastalarında tanısal görüntüleme elde etmek daha zor olabilir. Aynı şekilde obeziteli bireyleri entübe etmek, yatak bakımı uygulamak, transfer etmek ve özellikle yatış pozisyonu vermek oldukça zor olmaktadır.
Obeziteli bireyler, COVID-19 enfeksiyonundan korunmak için diğer kişilere göre farklı bir şey yapmalı mı?
Yukarıda da vurguladığımız gibi obezite,
COVID-19 enfeksiyonu riskini tek başına artıran bir faktör değildir. Dolayısıyla COVID-19 salgınından kendilerini korumak için obezitesi olan hastalarımızın alması gereken ekstra farklı bir önlem yoktur. Herkes kendisini salgından nasıl koruyabiliyorsa, obeziteli bireyler de aynı önlemlerle kendilerini koruyabilirler.
Obezite tedavisi görenler, bu süreçte nasıl davranmalı?
Obezite, kronik metabolik bir hastalıktır. Tedavisi için sağlıklı beslenme ve düzenli egzersiz yapmak temel kuraldır. Ne yazık ki geride kalan izolasyon süreci, obeziteli bireylerde her iki yöntemin de aksamasına neden oldu. Ayrıca planlı hastane vizitleri de aksadı. Normalleşmeye gayret ettiğimiz bu günlerde, obeziteli bireylerin sağlıklı beslenme ve düzenli egzersiz yapma konusunda daha fazla gayret etmeleri gerekecektir. Bu arada, obezite tedavisi için Sağlık Bakanlığı tarafından onam verilmiş ilaçların COVID-19 enfeksiyonu riskini artırmadığını ve kullanımlarının güvenli olduğunu da hatırlatmak isterim.
Obezite tedavisinde görev alan sağlık profesyonelleri bu süreçte nasıl davranmalı?
Sağlık çalışanlarının çalışma şartları COVID-19 sürecinde oldukça ağırlaştı. Bir kısmı COVID-19 kliniklerinde görevlendirildi ve bu hastalarla direkt temas hâlinde oldu. Hastanelerin planlı ve randevulu hasta takip sistemleri aksadı. Hastalar randevu alamadılar, obezite tedavisi için merkezlerimizi ziyaret edemediler. Yavaş yavaş normalleşmeye çalışılsa da tamamen eski sisteme dönmek belli ki biraz daha zaman alacak. Bu nedenle, obezite tedavisiyle ilgilenen sağlık profesyonelleri, hastalarını yönetebilmek için mümkün olan tüm iletişim kanallarını açık tutmalıdırlar. Bu amaçla, gerekirse telefon ve bilgisayar üzerinden hastalarla iletişim kurulabilir. Bu bağlantılarda hastaların adım sayılarını, güncel vücut ağırlık bilgilerini paylaşmaları istenilebilir. Böylece hastaların motivasyonları ve tedavi uyumları artırılabilir.
Prof. Dr. Fahri Bayram
Kime obeziteli hasta denir, bireyler kendilerinde obezite olduğunun farkındalar mı? Nasıl farkına varacaklar?
Sağlıklı bir insanın vücudunun yaklaşık yüzde 20-25’i yağ dokusundan oluşur. Bu oranların biraz üzerinde yağ dokusuna sahip olmak “kilo fazlalığı”, çok daha fazla yağ dokusuna sahip olmak ise “obezite” olarak adlandırılır.
Toplum olarak obezite algımız çok yukarıda olup obezite denilince yerinden kalkamayan, kapıdan geçemeyen, hareket kısıtlılığı olan insanlar aklımıza geliyor. Ancak balık etli, hafif kilolu sandığımız birçok kişi de aslında fazla kilolu veya obeziteli bireylerdir.
Yağ dokusu oranını ölçmek ve kilo fazlalığı veya obezite tanısını koymak için en basit yol BKİ hesabının yapılmasıdır. BKİ 30 kg/m2nin üzerinde olan bireyler obeziteli kabul edilir, ancak BKİ ile vücut yağ oranı değerlendirilemez. Vücut yağ oranını değerlendirecek başka ve daha detaylı metotlar vardır.
Beden kitle indeksine göre kilolu veya obeziteli olduğunu fark eden biri sizce neler yapmalı?
Fazla kilolu veya obeziteli bireyler, hekimlerine danışarak (aile hekimi, dâhiliye uzmanı ve endokrinoloji ve metabolizma hastalıkları uzmanı) kendilerine uygun tedavi yöntemleri hakkında bilgi alabilirler. Ancak cerrahi müdahale ilk uygulama olmamalı, belli şartları sağlayan hastalar ameliyata yönlendirilmelidir.
Fazla kilo ve obezite, ilk aşamada diyet ve egzersizle yaşam tarzı değişikliği, yoksa ilaçlarla ve/veya sonrasında uygun-gereken hastalar için bariatrik cerrahiyle tedavi edilebilir.
Diyet ve egzersiz, yaşam tarzı değişikliği kilo yönetimi tedavisinin olmazsa olmazıdır.
Diyet ve egzersizle beraber onaylı antiobezite ilaçları ile etkili ve sürdürülebilir kilo vermek mümkündür.
Karantinanın obeziteyi artırdığı düşünülürse, ne gibi önerilerde bulunursunuz?
Korunmak için, alınan kaloriyle günlük atılan adımları saymak iyi bir başlangıç olabilir. Ancak burada, hastanın yaşı ve mevcut ek hastalıkları göz önüne alınarak bir planlama yapılmalıdır.
Kısa vadede hızlı ve abartılı kilo kaybından çok, uzun vadede kalıcı ve makul kilo kaybı öncelikli olmalıdır. Kısa sürede çok hızlı kilo vermenin olumsuz etkileri olabileceği akılda tutulmalıdır.
Bilimsel kanıtlara dayalı birçok tedavi seçeneği vardır. İlaçlar, ameliyatlar gibi… Ancak, öncelikli olarak yaşam tarzı değişikliği hangi tür tedavi uygulanırsa uygulansın ilk adımdır.
Obeziteli hastaya yaklaşım açısından BKİ 30 kg/m2 ve üzeri herkesin uzman hekime, endokrinoloğa başvurması uygun olur.
Obezite nedir, nasıl bir hastalıktır?
Obezite, besinler ile alınan enerjinin, harcanan enerjiden fazla olmasından kaynaklanan ve vücut yağ kütlesinin artması ile açıklanan tedavi edilebilir bir hastalık olarak tanımlanıyor. Ancak her obeziteli hasta için bu durum geçerli değildir. Obeziteli hastaların belli bir kısmında çeşitli hormonal bozukluklar, kilo almaya ve/veya kilo vermemeye katkıda bulunurlar.Bulaşıcı olmayan obezite, 21. yüzyılın en önemli ve yaygın halk sağlığı sorunlarından biridir.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’nün 2016 verilerine göre obezite, dünya genelinde 1975’ten bu yana 3 katına çıkmıştır. Dünyada 1,9 milyar fazla kilolu ve 650 milyon obeziteli yetişkin bulunmaktadır. Yine, 5 yaşın altındaki 41 milyon çocuk ise fazla kilolu veya obezitelidir. Türkiye ise DSÖ tarafından en son yayımlanan rapora göre yetişkin nüfusta %32 görülme sıklığı ile Avrupa’da obezitenin en yüksek olduğu ülkedir. Türkiye’deki obeziteli yetişkin sayısı 20 milyondan fazla olup, her 3 kişiden biri obezitelidir. Kadınlarda obezite görülme sıklığı %40, erkeklerde %25 civarındadır.
Son yapılan araştırmalara göre; TV, bilgisayar, akıllı telefonlar nedeniyle ekran başında günde 1 saatten az oturanların kilosunu koruyabildiği, 4 saatten fazla oturanların ise kilosunu koruyamadığı ve artırdığı dikkat çekmektedir.
Obezitede, tüm dünyada ve Türkiye’de pandemi sonrası artış bekleniyor mu?
Dünya Obezite Federasyonunun açıklamasına göre, karantinada yaşamak hareketsizliğe neden oluyor ve yeme alışkanlıklarını değiştirerek kilo alımını olumsuz etkiliyor. COVID-19 pandemi boyunca evde kalma süresinde yaşanan artış, bu süreçte psikolojik faktörlerle birlikte fazla kalori alımı ve hareketsizlik nedeniyle toplum genelinde kilo artışına sebep oldu. Bu süreçte birçok bireyde ayda yaklaşık en az %1 kilo alımı gözlenmiştir.
Pandemi sürecinde kilo alımı özellikle diyabet ve tansiyon hastalarında şeker ve tansiyonun yüksek gitmesine neden olabilmekte ve olası enfeksiyonda hastalığın ağır geçirilme riskini artırabilmektedir. Yüzde 5’lik bir kilo artışı, diyabet hastalarında kan şekerinde yüzde 50, kan basıncında 20 mmHg, kolesterol düzeyinde yüzde 10, kan yağlarında ise yüzde 30 artışa neden olabilmekte ve kalp damar hastalığı riskini artırabilmektedir.
Pandemi sonrası obezite tedavisinde değişiklikler öngörüyor musunuz?
Dünya Obezite Federasyonunun uyarılarına göre, bu küresel salgın aynı zamanda, hızla büyüyen ve en savunmasız nüfusları etkileyecek küresel bir ekonomik krize dönüşüyor. Bununla birlikte birçok ülkede, pandemi ve izolasyon ihtiyacı insanları, daha uzun raf ömrüne sahip (taze ürünler yerine) ve konserve yiyeceklere (daha yüksek miktarlarda sodyum içeren), yani işlenmiş gıdaya yönlendiriyor. Bu nedenle gelecekte obezite krizi daha da büyüyecektir.
Buna ek olarak, kilo kaybı programları (genellikle gruplar halinde verilir) ya da kilonun tıbbi tedavisi ve cerrahi müdahaleler gibi işlemlerin şu anda ciddi şekilde azalması, obezite oranlarında beklenenin üzerinde bir artışa neden olacak ve bu uzun sürecektir. Bazı ülkelerde alınan önlemlerin (örneğin hasta olmayanlar için bile birkaç hafta evden ayrılmamak) hareketlilik üzerinde olumsuz etkileri olacaktır.
Obezite, multidisipliner mücadele gerektiren, toplumun her kesimini ilgilendiren çağımızın en büyük sağlık sorunlarından biri ve ülkelerin sağlık bütçesi içinde çok ciddi yer kaplayan bir durumdur. Devletler, bütün paydaşlarıyla bu konuda mücadele için iş birliği yapmalı ve yeni stratejiler geliştirilmelidir.
Obezite tedavisi, bireyin kararlılığını ve etkin olarak katılımını gerektiren, uzun ve süreklilik arz eden bir süreçtir. Obezitede pek çok faktörün etkili olması, bu hastalığın önlenmesini ve tedavisini son derece güç ve karmaşık hâle getirmektedir. Bu nedenle tedaviye obezite hekimi (aile hekimi, iç hastalıkları uzmanı, endokrinolog), bariatrik cerrah, diyetisyen, egzersiz uzmanı ve klinik psikologdan oluşan bir ekip karar vermelidir.
Obezite tedavisine, hastanın BKİ değeri, bel çevresi ölçümü, sahip olduğu ek hastalıklar ve genel durumu değerlendirilerek bu ekip tarafından başlanmalıdır. İlk aşamada diyet ve egzersizle, gerekiyorsa ilaç eklenerek ve/veya uygun bireylerde bariatrik cerrahiyle tedavi edilmektedir. Ancak ameliyat olacak hastalar çok iyi seçilmeli ve cerrahi ekip deneyimli olmalıdır. Diyet ve egzersizle beraber uygun kişilerde onaylı antiobezite ilaçları ile etkili ve sürdürülebilir kilo verilmesi mümkündür.
Obezitenin yol açacağı risk ve tehlikelerin Hükûmetimiz ve Sağlık Bakanlığı da farkındadır; Türkiye, obeziteyi tedavi edilebilir hastalık olarak tanımlayan ilk beş ülkeden biri durumundadır. Obezite ile mücadele eylem planları yapılmış, obezite Hükûmetin stratejik öncelikleri arasına girmiştir ve bu da önemli bir durumdur. Bu konuda pek çok ülkenin ilerisindeyiz, ancak hâlâ alınacak çok yolun olduğunu da vurgulamak isteriz.
İçinde bulunduğumuz süreçten bağımsız olarak, Türkiye’de beslenme ve fiziksel aktivite alışkanlıklarının doğumdan itibaren ebeveynler başta olmak üzere okullar dâhil her aşamada ciddi, tekrarlanır bir şekilde verilmesi gerektiğine inanıyoruz.
Tek bildiğimiz, pandemi sonrası hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı. Pek çok konuda davranış modelleri, iş yapışşekilleri değişecek. Bu dönemin sonunda insanlar, öncelikle sağlıklarına sahip çıkmayı ve hastalıklardan korunmayı öğrenmiş, sonuç olarak da bu konuda farkındalık kazanmış olacaklar.
Obezite, kozmetik açıdan zaten konuşuluyor, bu yönde bir bilinç var. Ancak sadece kozmetik açıdan değil, ciddi ve önemli bir sağlık problemi olarak bu dönem sonrasında bu algının değişeceğine ve bilimsel camianın da ön plana çıkmasıyla mücadelenin çok farklı bir perspektiften ele alınacağına inanıyorum.
Kilo verildiğinde bağışıklık sisteminin zayıfladığı algısı ne kadar doğru?
Bilinenin aksine kilo vermek bağışıklık sistemini zayıflatmaz, tam tersi birçok olumlu etkisi vardır;
Kilo vermek birçok hastalık için riski azaltır:
1 kilo vermek kan basıncını yaklaşık 1 mm/Hg düşürür
5 kilo vermek diyabet riskini yüzde 55 azaltır
5 kilo vermek osteoartrit riskini yüzde 50 azaltır
11 kilo vermek obstrüktif uyku apnesi riskini yüzde 76 azaltır
Kilo vermek hastaların yaşam kalitesini artırır:
Örneğin kilosundan dolayı yıllardır çocuğunun veli toplantısına gitmeyen-gidemeyen anneler var
Kilo probleminden dolayı evlenmeyi ve düğününü erteleyen genç kızlar var
İnsanlar horlama veya uyku apnesi probleminden dolayı kaliteli uyku uyuyamıyorlar, dinlenemiyorlar ve çevreleriyle birçok problem yaşıyorlar.
Kilo, insanların cinsel yaşamlarını hem kadında hem erkekte olumsuz etkiliyor ve aile yapısını sıkıntıya sokuyor.
Dolayısıyla insanlar sadece yüzde 5-10 aralığında bile kilo vererek yaşam kalitelerini artırabilir ve topluma daha rahat karışabilirler.